8 Ocak 2013 Salı

Beyyine Süresi


BEYYİNE KUR'ÂN'DA YİRMİ KEZ TEKRARLANIR VE GENEL OLARAK ŞU MÂNÂLARA GELİR:
1- Kur'ân veya Hz Muhammed:
"Böyle iken kitap verilenler ayrılmadılar da ancak kendilerine apaçık bir  hüccet (beyyine) geldikten sonra (bozuk itikadlarından) ayrıldılar" (el-Beyyine, 98/1,4; el-En'âm, 6/I57; Muhammed, 47/14)
2- Delil, hüccet: "De ki şüphesiz bana Rabbim'den apaçık bir hüccet  verilmiştir " (el-En'âm 6/57, el-A'râf, 7/85; Hud, 11/17, 28, 88; Tâhâ,  20/133; Fâtır, 35/40)
3- Mucize: "Semûd kavmine de kardeşleri Sâlih'i gönderdik, dedi ki: Ey  kavmim Allah'a kulluk edin, sizin ondan başka ilâhınız yoktur "Size  Rabbiniz'dan apaçık bir mucize gelmiştir " (el-Arâf, 7/73,105; el-Enfal,
8/41-42; Hud, 11/53, 63)
4- Apaçık bir işâret, ibret: "Andolsun ki aklını kullanacak bir kavim için biz orada apaçık bir nişâne, bırakmışızdır " (el-Ankebut, 29/35)
İNİŞ SEBEBİ
Beyyine suresi Hicretin 3. senesi sonunda Beni Nadr Gazvesi öncesinde inmiştir.
Sure Yahudi ve Hırıstiyanları muhatap almıştır ve özel olarak da Ubey b. Kaab muhatap alınmıştır. Ubey b. Kâab Müslüman olan Yahudi âlimlerindendi. Ehl-i Kitap olan Yahudilerin peygamberimizle (sav) münakaşa etmeleri üzerine onlara sert eleştiride bulunmak için nazil olmuştur. Sure nazil olunca Resulullah (sav) Ubey b. Kaab’a giderek “Allah sana Kur’ân okumamı emretti” buyurdu. Ubey b. Kaab “Benim ismimi Allah mı sana söyledi?” dedi. Peygamberimiz (sav) “Senin ismini Allah söyledi” deyince Ubey (ra) ağlamaya başladı. Peygamberimiz (sav) sureyi Ubey’e okumasının amacı gelen ayetleri ona tebliğ etmek, onun bilgisini sağlamlaştırmak, imanını kuvvetlendirmek içindir. (Buharı, Kitabu Tefsir, 98; Müslim, Fedail-i Sahabe, 121, 122; Tirmizi, Menakıb, 33; Taberi, Tefsir, 9:189)
Beyyine1: Kitap ehlinden inkâr edenler ile Allah'a ortak koşanlar, kendilerine apaçık delil gelinceye kadar (küfürden) ayrılacak değillerdi.
**************************************************************************************************************************
BEYYİNE 1: Kitap ehlinden inkâr edenler ile Allah'a ortak koşanlar, kendilerine apaçık delil gelinceye kadar (küfürden) ayrılacak değillerdi.
Yahudiler ve Hıristiyanlar daha önce ahir zaman peygamberine inanacaklarına dair verdikleri sözü çiğnemiş olmalarıdır. Nitekim “Meryem oğlu İsa: «Ey İsrailoğulları! Doğrusu ben, benden önce gelmiş olan Tevrat'ı doğrulayan, benden sonra gelecek ve adı Ahmet olacak bir peygamberi müjdeleyen, Allah'ın size gönderilmiş bir peygamberiyim» demişti. Ama o elçi, kendilerine belgelerle geldiği zaman: «Bu, apaçık bir sihirdir» demişlerdi.” (Saf, 61:6)

Yüce Allah “inkârcıların hallerini vasfetmektedir. O inkârcıların bir kısmının müşriklerden ve bir kısmı da ehl-i kitaptan olduğunu ifade etmektedir. Ehl-i kitap olanlar da Allah’a çocuk isnat etmek ve Alla h hakkında bilgileri olmadan yalan-yanlış sözler söylemek, Allah’ı insan suretinde telakki etmek ve  teslis gibi benzetmeler yaparak şirke ve küfre düşmüş olmaktadırlar. Ehl-i kitap olan Yahudiler ve Hıristiyanlar , Peygamberimiz (sav) elinde beyyine, yani delillerle, getirdiği Kur’an-ı Kerim ve bizzat kendisi diliyle, aklî ve mantıkî delillerle onlara gerçekleri açıklayarak imana davet ettiği halde onlar az bir kısmı hariç küfürlerinden vazgeçmediler.
***********************************************************************************************************************
BEYYİNE 2: “Bu delil, tertemiz sahifeleri okuyan, Allah tarafından gönderilen bir peygamberdir” 
O peygamber tertemiz değerli sahifelerde yazılı olan yüceltilmiş, değerli takva sahibi, yazıcı kâtiplerin elleriyle yazılmış, (Abese, 80:13-16) sahifelerde yazılı olan vahyi okur ve onu insanlara beyan eder. “O, nefis arzusu ile konuşmaz. (Size okuduğu) Kur'an ancak kendisine bildirilen bir vahiydir” (Necm, 53:3-4) O yazılı olan Kur’âna da temiz olanlardan başkası dokunamaz. Zira o âlemlerin Rabbinin katından inzal edilmiştir. (Vakıa, 56:79) İşte peygamber o kitabı okur ve insanlara ondan ders verir

TABERİ: Ehl-i kitaptan kâfir olanlara ve müşriklere gönderilen bu delil. Allahın peygamberi olan Muhammed'dir. O peygamber onlara, batıldan arınmış olan tertemiz sahifleri okur. O sahifelerde, içinde hata bulunmayan dosdoğru hükümler vardır. Kendilerine kitap verilen Yahudi ve Hristiyanlar, Muhammed hakkında kendilerine apaçık deliller gelinceye kadar Muhammed'in peygamberliği hususunda ihtilafa düşmemişlerdi.
***********************************************************************************************************************
BEYYİNE3: O sahifelerde dosdoğru hükümler vardır.
Yorum: Kuran doğru ile yanlışı ayıran ve bu kimsenin tarafını tutmayan bir kitaptır.
***********************************************************************************************************************
 BEYYİNE 4:Kendilerine kitap verilenler, ancak kendilerine o apaçık delil geldikten sonra ayrılığa düştüler.
Hristiyanlıktan İslam'a geçen Adiy b. Hatem, "Ya Resulullah, biz onları Rab edinmiyorduk" deyince Resulullah (asv), şu açıklamayı yapar: Hadis: Razi ‘ den "Onlar, Allah'ın helal kıldığını haram, haram kıldığını helal yapıyor, siz de onlara uyuyordunuz. İşte bu, onları Rab edinmektir."  Yoksa, herhangi birini Rab edinmek için illa ona "Rab" namını vermek şart değildir.
İşte tefrikanın en büyüğü: TEVBE 31 (Yahudiler) Allah'ı bırakıp, hahamlarını; (hırıstiyanlar ise) rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih'i rab edindiler. Oysa, bunlar da ancak, bir olan Allah'a ibadet etmekle emrolunmuşlardır. Ondan başka hiçbir ilah yoktur. O, onların ortak koştukları her şeyden uzaktır.
YORUM:  Peki Rabbleri farklı olanların mücadelesi farklı olmayacak mıdır? Herhangi bir konuda danıştıkları, bilgi aldıkları kaynakları farklı olan bu tayfaların bilgileri birbirinden farklı olmayacak mı? Bilgileri farklı olan bu tayfanın çelişkiye-tartışmaya düşmemeleri mümkün mü? İslam dünyasında Allah ve peygamber öğretisinden uzaklaşarak çeşitli adlar altında Rabbler yok mu? Evliyalar, şeyhler, cemaat ve kanaat önderleri, pirler, abdallar, sufiler, imamlar gibi. “Oysa bunlar da ancak, bir olan Allah'a ibadet etmekle emrolunmuşlardır” Namaz kılan oruç tutanın masumiyeti. Nasıl peki? İç dünyası kendisinin namazla v.s. iman ettiğini ve Allah ibadettin de yanlızca bu kapsadığını fısıldamakta. İbadet ediyorum ya artık onun için Allah Evliyalar, şeyhler, cemaat ve benzerlerine başvurmak sorun olmuyor. Nasılsa iman dairesinde.
HAC 68-69Eğer seninle mücadele ederlerse, de ki: "Allah yapmakta olduğunuzu daha iyi bilmektedir." Hakkında ayrılığa düşüp durduğunuz şeyler konusunda kıyamet günü Allah aranızda hüküm verecektir
Yunus Sûresi: 19 “İnsanlar (başlangıçta tevhit inancına bağlı) tek bir ümmet idiler; sonra ayrılığa düştüler. Eğer (azabın ertelenmesiyle ilgili olarak ezelde) Rabbinden bir söz geçmiş olmasaydı, ayrılığa düştükleri hususlarda aralarında derhal hüküm verilir (işleri bitirilir)di.”
Yahudiler arasındaki ihtilaflar Hz. İsa’nın (as) gelmesinden sonra daha da çoğalmıştır. TEVBE 34 “Hahamlar ve rahiplerin çoğu, insanların mallarını haksızlıkla yerler. Allah yolundan alıkoyarlar”
BAKARA 113:Yahudiler «Hıristiyanlar bir temel üzerinde değil» dediler, Hıristiyanlar da «Yahudiler bir temel üzerinde değil» dediler; oysa onlar Kitaplarını da okuyorlar. Bilgisizler de tıpkı onların söylediklerini söylemiştir. Allah, kıyamet günü, anlaşmazlığa düştükleri şeylerde onların arasında hüküm verecektir”
YORUM: BAKARA 113: Müslümanların özellikle mezhepler konusunda takındıkları tavırları hatırlatıyor. O mezhep hak bu mezhep hak değil. Yine kendilerine cemaat denen güruhlarda ötekilerini aynı eda ile eleştirmektedirler.
ALİ BULAÇ  BAKARA 213: “İnsanlar tek bir ümmetti. Allah, müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi ve beraberlerinde, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda, aralarında hüküm vermek üzere hak kitaplar indirdi. Oysa kendilerine apaçık ayetler geldikten sonra, birbirlerine karşı olan 'azgınlık ve kıskançlıkları' yüzünden anlaşmazlığa düşenler, o, (Kitap) verilenlerden başkası değildir. Böylece Allah, iman edenleri, hakkında ayrılığa düştükleri gerçeğe kendi izniyle eriştirdi. Allah, kimi dilerse onu doğruya yöneltir. “
İBNİ KESÎR:  Bu tanımlama genel olup -bazı müfessirlerin ileri sürdüğü gibi- yalnız Yahudileri ve Hristiyanları değil, Peygamber Muhammed (s)'in zuhurundan önceki bütün dinî öğretilerin mensuplarını da kapsamaktadır .  M.Esed: Yani, onların büyük kısmı, kendilerine gönderilmiş olan ve tümü aynı temel hakikatleri tebliğ etmiş bulunan peygamberlerin öğretilerinden saptılar.
Yani Ehl-i Kitabın bundan önce çeşitli sapıklıklara düşerek sayısız fırkalara bölünmesinin nedeni, Allah'ın hidayeti geldikten sonra bu sapıklığa düşmüşlerdir. Onun için, bu sapıklıktan kendileri sorumludurlar. Çünkü Allah'ın hücceti tamamlanmıştır. Şimdi ise o sayfalar temiz kalmamıştır.  Yorum: İncil ve Tevratın tahrifi. 
Onların kitapları doğru ve halis talimatları haiz değildir. Bu nedenle Allah bir peygamber gönderip onlara apaçık delil göstermiştir. Bu vasıtayla onlara temiz ve doğru talimatı taşıyan apaçık delil göndererek üzerlerindeki hüccetini tekrar tamamlamıştır. Bundan sonra aralarında fırkalaşmaya devam ederlerse bunun sorumluluğu kendilerine aittir. Onlar Allah'a karşı bir hüccet getiremeyeceklerdir. Bu Kur'an-ı Kerim'in bir çok yerinde ifade edilmiştir.
BAKARA 253”......Eğer Allah dileseydi, bunların arkasından gelen (millet)ler, kendilerine apaçık deliller geldikten sonra, birbirlerini öldürmezlerdi. Fakat ayrılığa düştüler. Onlardan inananlar da vardı, inkar edenler de. Yine Allah dileseydi, birbirlerini öldürmezlerdi. Lakin Allah dilediğini yapar.”
ALİ İMRAN 19 ”Şüphesiz Allah katında din İslam'dır. Kitap verilmiş olanlar, kendilerine ilim geldikten sonra sırf, aralarındaki ihtiras ve aşırılık yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah'ın âyetlerini inkar ederse, bilsin ki Allah hesabı çok çabuk görendir”
 YUNUS 93”Andolsun, biz İsrailoğullarını çok güzel bir yurda yerleştirdik ve onlara temiz rızıklar verdik. Kendilerine bilgi gelinceye kadar ayrılığa düşmediler. Şüphesiz ki, ayrılığa düşmüş oldukları şeyler hakkında Rabbin kıyamet günü aralarında hükmünü verecektir”
ŞURA 13-14-15: “Dini dosdoğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin!" diye Nûh'a emrettiğini, sana vahyettiğini, İbrâhim'e, Mûsâ'ya ve İsâ'ya emrettiğini size de din kıldı. Fakat senin kendilerini çağırdığın şey (İslam dini), Allah'a ortak koşanlara ağır geldi. Allah ona dilediğini seçer. İçtenlikle kendine yönelenleri de ona ulaştırır. Onlar, kendilerine bilgi geldikten sonra, aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler. Eğer (azabın) belli bir süreye kadar (ertelenmesi ile ilgili olarak) Rabbinden bir söz geçmiş olmasaydı, aralarında hemen hüküm verilirdi. Onlardan sonra Kitab'a mirasçı kılınanlar da, onun hakkında derin bir şüphe içindedirler.  Onlar, kendilerine bilgi geldikten sonra, aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler. Eğer (azabın) belli bir süreye kadar (ertelenmesi ile ilgili olarak) Rabbinden bir söz geçmiş olmasaydı, aralarında hemen hüküm verilirdi. Onlardan sonra Kitab'a mirasçı kılınanlar da, onun hakkında derin bir şüphe içindedirler. (Ey Muhammed!) Bundan dolayı sen çağrıya devam et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların heva ve heveslerine uyma ve şöyle de: "Ben Allah'ın indirdiği her kitaba inandım ve aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum. Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz sizedir. Bizimle sizin aranızda tartışılacak bir şey yoktur. Allah hepimizi bir araya toplayacaktır. Dönüş de ancak O'nadır."
CASİYE 16-17: (“Ey Muhammed!) Bundan dolayı sen çağrıya devam et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların heva ve heveslerine uyma ve şöyle de: "Ben Allah'ın indirdiği her kitaba inandım ve aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum. Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz sizedir. Bizimle sizin aranızda tartışılacak bir şey yoktur. Allah hepimizi bir araya toplayacaktır. Dönüş de ancak O'nadır."
Bakara  109-) Kitap sahiplerinden çoğu, gerçek kendilerine besbelli olduktan sonra, sırf içlerindeki kıskançlıktan ötürü sizi imanınızdan sonra küfre döndürmek isterler. Allah emrini getirinceye kadar affedin, hoş görün. Şüphesiz Allah, her şeye gücü yetendir.(S.Ateş)
***********************************************************************************************************************
BEYYİNE 5: Halbuki onlara, ancak dini Allah'a has kılarak, hakka yönelen kimseler olarak O'na kulluk etmeleri, namazı kılmaları ve zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte bu dosdoğru dindir.
Bir Sembol: Hz. İbrahim: Hanif, Akıl , Dua ve Teslimiyet
BAKARA 131: “Rabbi ona "Teslim ol" dediğinde "Âlemlerin Rabbine teslim oldum" demişti.”
HUD 75: Çünkü İbrahim, çok yumuşak huylu ve çok yufka yürekli (yanık kalbli) idi.
NAHL 120 :"Gerçek şu ki, İbrahim (tek başına) bir ümmetti; Allah'a gönülden yönelip itaat eden bir muvahhiddi ve o müşriklerden değildi."
“İbrahim (as) Yahudi de, Hıristiyan da değildi, ama doğruya yönelen bir müslimdi; Allah’a şirk ve ortak koşanlardan değildi” (Al-i İmran, 3:67) buyrularak Tevhid dini üzere Müslüman olduğunu beyan etmektedir. Bu nedenle Allah katında din İslamdır. (Al-i İmran, 3:19) “Kim İslamdan başka bir dine yönelirse bu ondan kabul edilmez.” (Al-i İmran, 3:85)İbrahim tam bir hanif
***********************************************************************************************************************
BEYYİNE 6: Şüphesiz, inkâr eden kitap ehli ile Allah'a ortak koşanlar, içinde ebedi kalmak üzere cehennem ateşindedirler. İşte onlar yaratıkların en kötüsüdürler.
***********************************************************************************************************************
Beyyine7: Şüphesiz, iman edip, salih ameller işleyenler var ya; işte onlar yaratıkların en hayırlısıdırlar.
***********************************************************************************************************************
BEYYİNE 8:Rableri katında onların mükafatı, içlerinden ırmaklar akan, içlerinde ebedi kalacakları Adn cennetleridir. Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah'tan razı olmuşlardır. İşte bu mükafat Rablerine derin saygı duyanlara mahsustur.
***********************************************************************************************************************
BEYYİNE  4:Kitap ehlinden olanlar, ancak kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra fırkalara ayrıldılar.(Mevdudi)
***********************************************************************************************************************

4 Ocak 2013 Cuma

Yaşayan Putlar:Lat,Uzza,Menat


Kur’an’da Araplara ait üç putun “ismi” özellikle veriliyor.
Acaba neden?
Nüzul sırasına göre putların ismi ilk olarak Necm suresinde geçiyor. Yani 6 yıl boyunca putların ismi hiç geçmiyor. İlk olarak Necm suresinde üç putun ismi verilerek şöyle deniliyor:
“Lât ve Uzza’yı ve diğer üçüncüsü Menat’ı gördünüz mü?” (Necm; 53/19-20)
Sonra bunların aslında ne olduğuna geçiliyor. “Onlar” deniyor , gerçekte “Sizin ve atalarınız taktığı bir takım isimlerden başka bir şey değildir.” (Necm; 53/23) Yine “Onlar” deniyor “Zanna ve nefeslerinin arzularına tabi oluyorlar” (Necm; 53/23).
Kendi taktıkları bir takım isimler (esmâen semmeytumûhâ)…
Zan ve nefislerinin arzuları (tehve’l-enfüs) …
Demek ki “put” denilen şeyin insanın iç dünyasındaki kökü heva ve heves ve bunlar bir takım “isimler”den başka bir şey değil. İnsanlar o “isimlere” anlam yüklüyor ve perestij ederek yüceltiyorlar.
O “isimlere” dokundurtmuyorlar ve etraflarında atomu parçalamaktan da zor önyargılar oluşturuyorlar. Putları kırmak aslında bu “isimleri” alaşağı etmek ve etraflarında oluşturulan önyargıları kırmak demek oluyor.
**
Peki, madem putlar bir takım isimlerdir, taştan tahtadan yapılmış tasvirleri de nefislerin hevasının dışa vurmuş sembolleridir, dahası Lât , Uzza ve Menat’ın tahtadan taştan yapılmış tasvir ve heykellerinin şu an yerinde yeller esmektedir, o halde bu “isimlerin” hala Kur’an’da yer alıyor olmasının ve bizzat “isimlerin” anılmasının sebebi ne olabilir?
Bu putlar öyle bir şey olmalı ki hala yaşıyor, nefislerin hevasından kaynaklanıyor ve “isimlerinin” hala bir anlam ifade ediyor alması ve tapınç nesnesi haline getirilmiş olması lazım.
Hem de ne anlam ifade ediyor!
Hem de ne tapınç!
Bakın nasıl…
***
“Lât” kelimesi etimolojik olarak “ilah” kelimesinin bozulmuş hali ve mutlak otoriteyi ifade ediyor; El/Elot/Elat/Lat/Elohim/Allot//İlah…
Eski çağlarda Aramice/İbranice’ye kadar uzanan Arapça’nın kök dillerinde kişiyi “içeriden yöneten şey”,mutlak itaat /otorite” kaynağı anlamında yukarıdaki kelimeler kullanılmaktaydı.
Demek ki Lât “isminin” bugünkü karşılığı “otorite” dediğimiz şeydir.
***
“Uzza” kelimesi bunu tamamlıyor. Kur’an’da kullanılan “Aziz” isminin daha değişik söylenişi. “Güç” “kuvvet” anlamına geliyor: Aziz/Mu’ız/Muaz/Izzet/Muazzez…
Demek ki Uzza isminin bugünkü karşılığı da “güç, kuvvet” dediğimiz şeydir.
***
Üçüncüleri olan diğer “Menat” ise yine çok tanıdık: Menna/Mamon/Money/Many/Menat/Manat…
O bildiğiniz “para” demek yani.
Çarlık Rusyası’nın para birimi: “Manat”
Bugünkü Azarbaycan’ın, Türkmenistan’ın hala para birimi; “Manat”
***
Lât: Otorite…
Uzza: Güç…
Menat: Para…
Şimdi ayeti yaşayan yorumu ile yeniden okuyalım:
“Otorite, güç ve üçüncüleri diğer para… Bunlar sizin ve atalarınızın takdığı bir takım isimlerden başka bir şey değildir… Onlar gerçekte zanna ve nefislerinin isteklerine/arzularına tabi oluyorlar…”
Nefislerinin istek ve arzuları otorite, güç ve para arzuluyor. Bunlara ulaşmak için, üçüne de perestij ediyorlar ve gözleri başka bir şey görmüyor, put gibi tapınç nesnesi haline getiriyorlar…
Otoriteyi, gücü ve parayı kendilerinde toplamak/biriktirmek istiyorlar. Bunları elde etmek için girmedikleri kılık, atmadıkları takla kalmıyor. Bunlar için savaşıyor, vuruşuyor, kan döküp fesat çıkarıyorlar…
Otorite: Devlet, saltanat, taht, lider, ecdad, egemenlik, sınır, ulus…
Güç: Silah, petrol, toprak, nüfus, nüfuz…
Para: Sermaye, banka, altın, gümüş, dolar, euro…
Yeryüzünde kan döküp fesat çıkarmak bunlar için olmuyor mu?
Yaşadığımız çağa dikkat ediniz…
Otorite sevdasından emperyalizm doğmuş.
Güç tapıncından faşizm doğmuş.
Para hırsından kapitalizm doğmuş.
İnsanlığın ezelî ve ebedî sorunu bu üçü; Lât (otorite), Uzza (güç/kuvvet) ve Menat (para) başka bir şey değil.
***
Ne diyor Kur’an bu üçüne karşı?:
Allah’tan başka otorite yoktur (La ilahe illallah)
Güç ve kuvvet yalnızca Allah’a aittir (La havle ve la guvvete illa billah)
Ve üçüncüsü: Mülk Allah’ındır (Lehu’l-Mülk).
Şimdi anlaşıldı mı bunların “ismi” neden veriliyor Kur’an’da.
Çünkü bunlar insanlıkta ölmeyen “isim”ler.
Yok olup gitmiş taşlar, tahtalar değil.
Bunlar yaşayan putlar: Lât, Uzza, Menat…

İhsan ELİAÇIK

3 Ocak 2013 Perşembe